GEBELİK VE DOĞUM

Doğum Yöntemleri

Anne ve baba adaylarını dokuz ay boyunca en çok düşündüren, bazen de endişelendiren konuların başında “doğum nasıl olacak” konusu gelmektedir. Biliyoruz ki her şey yolunda giderse bir problem yaşanmadığı takdirde gebelerin yaklaşık %75-80’i vajinal doğum yapabilmektedir ve geri kalan %20-25 gebe ise çeşitli sebeplere sezaryen olmaktadır. Vajinal doğum, anne adaylarını ağrı, sürenin uzunluğu, epizyotomi (doğumda vajina girişine yapılan kesi), bebekle ilgili olası problemler, ağrılar başladığında doktora ulaşamama, çevrenin doğumla ilgili olumsuz tecrübelerinden etkilenme gibi nedenlerle korkutmaktadır. Oysa vajinal doğum, milyonlarca yıldır bütün memeli varlıkların soylarını devam ettirmekte kullandıkları en doğal ve fizyolojik yoldur.

Vajinal doğumun üç evresi vardır;

Sancıların başlamasından serviks (rahim ağzı) açıklığının tam olmasına kadar süren ilk evre,

-Akabinde bebeğin doğuşu ile tamamlanan ikinci evre ve,

-Plasentanın (eş) çıkmasıyla tamamlanan üçüncü evre. Sonrasında annenin kanama ve varsa yırtıklarının kontrolü yapılarak, var ise epizyotomi tamirine geçilir.

Özellikle ilk doğumlar 10 saat ile 18-20 saate kadar sürebilmektedir. Burada anne adaylarının sabrını ve dayanıklılığını zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmeye yol açan uzun süreli ağrılar, doğumun ilk evresinde gerçekleşir ve aslında bunun tek bir amacı vardır. Düzenli aralıklarla gelen kasılmalar ahmin kasılmasının bir sonucudur ve rahim ağzında açılmaya ve bebeğin doğum kanalında ilerlemesini sağlar. Başka bir deyişle, her kasılma-sancı bebeğinizi size biraz daha yaklaştıyor demektir.

 

Doğum ağrısı, kendine has özellikleri olan, çok yönlü bir ağrıdır. Doğum sırasında, doğumun evrelerine göre ağrının şiddeti, süresi, yayılımı ve kalitesi değişir. Bu ağrı, insanın hissedebileceği ağrıların en şiddetlisidir ve aynı zamanda en hızlı unutulanıdır aslında. Bu ağrıları algılanmanızda duygusal, davranışsal ve çevresel faktörlerin de etkisi vardır. Sizin doğuma hazırlanmanız, korkuyor olmanız, çevrenizdekilerin desteği, yanınızda  olan deneyimli ebe gibi tüm bu değişkenler ağrıları daha farklı hissetmenizi sağlar. Ağrı, doğumunuzun başladığını bildiren biyolojik bir işarettir, kasılmaların başladığını gösterir, ancak doğumunuza ağrınızın mutlaka eşlik etmesi gerekmez.Bu ağrı, rahim kasılmalarınıza ve rahim ağzınızın gevşemesine (servikal dilatasyon) neden olan ağrıdır. Doğumun ilk evresinde genellikle bel, göbek çevresi ve pubiste hissedilir. Doğumunuzun ikinci evresinde ise, kasılmalara ek olarak pelvis tabanının gerilmesi ve vajinanızdan kaynaklanan ağrı daha alt seviyelerde (uyluk ve bacaklarınızda yanıcı, sızlayıcı kramp tarzında) hissedilir.

 

Bu ağrılar herkes tarafından farklı derecelerde hissedilmektedir. Kişinin geçmiş ağrı deneyimleri, baş etme yetenekleri, psikososyal durumlarını içeren birçok faktör bu ağrıların hissedilme derecesini etkiler. Doğum ağrısının yönetimi anne bakımının asıl amaçlarından biridir. Tecrübeli bir ebe ile birlikte, daha önceden eğitim almış bilinçli bir anne adayının doğum ağrılarını tolere edebilmesi daha kolay olabilmektedir. Yalnızlık, bilgisizlik, hassas olmayan tedaviler, geçmişte çözülmemiş psikolojik ve fizyolojik stresler, kadınların ağrı çekme maalesef oranını artırmaktadır.Doğum ağrılarının azaltılması yönünde kullanılan diğer yöntem ise Epidural anestezi yöntemidir. Günümüzde tıbbın ilerlemesiyle, epidural doğum sancılarını gidermede oldukça etkilidir.

Epidural analjezi de doğum eyleminin belli bir aşamasında, tecrübeli bir anestezist tarafından bel bölgesinde, omuriliğe birkaç kat uzakta bir aralığa özel bir iğne yapılarak ve belli aralıklarla ağrı kesici verilerek doğum esnasında ve sonrasında ağrı duyusu engellenir. Burada hareket duygusu kaybolmaz yani hasta yürür, pilates topuna oturabilir yani tüm hareketlerini rahatlıkla yapabilmektedir. Böylelikle anne adaylarının sabrını ve dayanıklılığını zorlayabilen, vajinal doğumdan çekinmeye yol açan ağrılar engellenmiş ve rahat bir doğum için fırsat elde edilmiş olunur. Sezaryen ameliyatlarında uygulanan epidural anestezide ise verilen ilaçların ve yöntemin farklılığına bağlı olarak bacaklar da hiç hareket etmeyecektir ancak ağrı duyusu olmadığı için uyanık olmasına rağmen çok rahat ameliyat olabilmektedir.

 

Gebeliğin takibinde her şey yolunda bir sorun yok ise ve vajinal doğuma engel herhangi bir durum mevcut değil ise, vajinal doğumun gerçekleşebilmesi için ekip olarak hastamızın her zaman yanındayız. Elbette vajinal doğumun belirli avantajları da mevcuttur. Vajinal doğum sonrasında anne kısa bir süre içerisinde normal aktivitelerini yapabilir, kısa sürede bebeğini emzirmeye başlayabilir, gebelik öncesi yaşantısına çabuk dönebilir. Doğum yapar yapmaz bebeğini kucaklayan ve emziren annenin, hem doğuma aktif katkıda bulunmuş olmanın verdiği mutluluk hem de bebeğiyle çabuk kurduğu o özel bağ yaşamının en keyifli anları olacaktır.

Vajinal doğumda, nadiren ve özellikle zor doğumlarda bebeğin doğum kanalında sıkışması veya doğum travmasına maruz kalması gibi riskleri mevcuttur. Ancak uygun koşullarda yaptırılan, deneyimli sağlık personeli tarafından yakından takip edilen doğumlarda hemen müdahale etme şansı vardır. Günümüzde fetal monitorizasyon sistemi ile anne karnındaki bebeğin sağlık durumunun değerlendirilmesi ve takip edilmesi artık daha da kolaylaşmıştır.

 

Sezaryen, pubis kemiğinin birkaç santim üzerinden yapılan kesiyle anne karın boşluğuna girilerek, rahmin açılması ve bebeğin bu şekilde doğurtulmasıdır. En sık başvurulma nedeni, bebeğin normal doğuma oranla daha hızlı bir şekilde dünyaya gelebilmesidir. Günümüzde anestezi ve ameliyat tekniklerinin güvenilirliği nedeniyle, ihtiyaç oluştuğunda tüm anne adaylarına uygulanabilmektedir. Genellikle bebek için risk taşımamasına karşılık, anneye ameliyat sonrası bazı riskler getirebilir. Bunlar, anestezi ve cerrahi ile ilgili komplikasyonlardır. Enfeksiyon, doğum sonrası kanama, tromboemboli (ufak kan pıhtılarının toplar damarlarda tıkanıklık yaratması veya toplar damarlar yoluyla ilerleyerek akciğerlerde emboli oluşturması) gibi durumlar ne yazık ki sezaryen doğumlarda nadiren de olsa vajinal doğuma oranla daha sık görülmektedir.

Özellikle epidural ile yapılan sezaryenlerde anne uyanık olduğu için bebeği hemen kucağına alabilmekte ve aralarında ki bağın kopmaması sağlanabilmektedir. Yine epidural sonrası hızlı bir şekilde emzirmeye başlayabilmekte ve 4-6 saat sonra ayağa kaldırılabilmektedir. Ancak bir ameliyat yapıldığı için hastanede iki gün hastanede kalınmakta ve sonrasında eski hareketliliğine vajinal doğuma oranla daha yavaş dönebilmektedir.

Sezaryen doğumlarda dikkat edilmesi gereken en önemli konu ise 38.5-39 haftadan önce doğumun yaptırılmamasıdır. Erken yapılan sezaryen sonrası bebeğin akciğerindeki sıvının emilmesi-boşalması biraz daha yavaş olabilmektedir ve ‘Yeni doğanın geçici takipnesi’ ve ‘ıslak akciğer’ denen solunum sıkıntıları, daha sık görülebilmektedir. Özellikle bu nedenle isteğe bağlı sezaryenlerin 38.5-39’uncu haftadan önce yapılmaması çok önemlidir.

 

 

Sezaryenin kaçınılmaz olduğu bazı durumlar:

  1. Pelvisi (kalça kemiği) doğum yapamayacak kadar dar olan veya bebeğin başıyla kemik pelvis arasında uyumsuzluk bulunan gebeler.
  2. Bebeğin rahim içinde duruş bozuklukları (makat gelişi, yan duruş).
  3. İkiz ve üçüz çoğul gebelikler.
  4. Bebeğin prematür (gelişme geriliği).
  5. Gebelikte gelişen yüksek tansiyon, preeklampsi, eklampsi ve bebeğin genellikle normalden iri olması itibariyle şeker hastalığı.
  6. Plasentanın rahim ağzını kapadığı veya normalden erken yerinden ayrıldığı, şiddetli kanamaya yol açabilecek durumlar.
  7. Bebeğin sıkıntıda olduğunu gösteren ve acil müdahale gereken her türlü durum (Fetal kardiyotokografi- NST’de kalp atımlarının bozulması, kordon sarkması).
  8. Daha önceden Sezaryen, Myom ameliyatı gibi rahimin zarar görmüş olabileceği durumlar.

Bütün bu bilgiler ışığında doğum şekliniz vajinal mi yoksa sezaryen mi olmalı?

Unutulmaması gereken en önemli konu; sezaryen doğum, vajinal doğumun gerekli durumlarda başvurulan bir alternatifi olarak algılanmalı, giderek normal doğumun yerini almaya başlayan daha üstün bir doğum şekli olarak asla görülmemelidir.

-Tüm bilgiler anne adayıyla paylaşılmalı.

-Ailenin doğum yöntemiyle ilgili karar vermesine yardımcı olunurken, annenin isteği ve endişelerine de mutlaka değer verilmeli.

-Gebelik takibi esnasında, aksi bir durum belirmedikçe anne adayı normal doğuma teşvik edilmeli.

-Doğum öncesi hazırlık kursları etkinleştirilmeli ve katılım sağlanmalı. Tecrübeli güven veren bir ebe ile bir takım çalışması sağlanmalı.

Ve Zamanın getireceklerine göre anne ve bebek için en iyi olacak karar beraberce verilmelidir.